Psychotherapeut nach HeilprG
Bilimsel olarak kabul edilen
Bu sayfada (400 e yakin terapi yöntemleri olduğu hald)-, en sık kullanılan 5 psikoterapi yöntemlerinin açıklamasını sunuyorum
Sağlık sigortaları, aşağıda belirtilen üç yöntemin masraflarını üstlenmektedir.
• Analitik yönelimli psikoterapi (Analytische Psychotherapie)
• Derinlik psikolojisine dayanan psikoterapi (Tiefenpsychologisch fundierte Psychotherapie)
• Davranış terapisi (Verhaltenstherapie)
Aşağıdaki psikoterapi yöntemleri bilimsel olarak kabul edilmekle birlikte, masrafları yasal sağlık sigortaları tarafından üstlenilmemektedir:
• Konuşma merkezli psikoterapi (Gesprächspsychotherapie)
• Sistemik psikoterapi (Systemische Therapie)
Analitik yönelimli psikoterapi
(Analytische Psychotherapie)
Analitik yönelimli psikoterapi yöntemi, klasik psikanaliz geleneğine bağlıdır. Analitik yönelimli psikoterapi, kişisel deneyimlerin -özellikle de bu deneyimlerin, çatışmalı bir şekilde bilinçaltı işlenmesinin– psikolojik hastalıkların ortaya çıkmasına veya mevcut psikolojik rahatsızlıkların uzun süre iyileşmemesine neden olabileceğini varsayar.
Yaşam deneyimlerimiz, özellikle diğer insanlarla olan ilişkilerle beraber şekillenir ve özellikle yaşamın ilk yılları belirleyicidir. Bu deneyimlerimiz içselleşmiş ve bilinçaltı olarak, insanın kendisi ve başkalarıyla ilgili oluşturduğu “resmi” ve aynı zamanda kendisine ve diğer insanlara karşı “temel tutumunu, zihniyetini” etkiler. Ayrıca, şiddetli ve psikolojik olarak zor hazmedilen yaşanmışlıklar ile ilintili korku, utanma ve saldırganlık gibi duygular, kişinin yaşamını ve ilişkilerini biçimlendirmesini bilinçaltından etkiler. Bunun sonucunda yaşamımız süresince bilinçaltından duygu, düşünce ve davranışımızı etkileyen, öncelik tanıdığımız (yeğlediğimiz) yaşam ve davranış kalıpları oluşur. Yaşam deneyimleri bilinçaltından çatışmalara sebep oluyorsa, sonucunda psikolojik ve bedensel
rahatsızlıklara yol açabilir.
Analitik yönelimli psikoterapinin merkezinde bu yaşam deneyimleri, bu deneyimlerin sonuçları ve işlenmesi vardır. Sizin bu bilinçaltı süreçlerinin farkında olmanıza ve böylelikle anlaşılmaz olanları bilinçli deneyimler (“yaşanmışlıklar”) olarak erişebilir hale getirmenize analitik psikoterapistler yardımcı olurlar. Size aklınızdan geçenleri ve içinizdeki duyguları tarif ettirirken, söylediklerinizi değerlendirmez ve yargılamazlar. Sadece ne söylediğinize değil, kendinize ve psikoterapistinize nasıl davrandığınıza da bakarlar. Tedavi sürecinde bilinçaltı olarak kendinize ve başkalarına sergilediğiniz bir nevi davranış kalıpları ortaya çıkar. Ayrıca, önceleri anlamlı olan bu davranışların, bugünkü hayata uygun olup olmadığına veya devam ederek uygunsuz deneyim ve davranışlara veya hastalık semptomlarına neden olup olmadığına açıklık getirilir.
Terapi esnasında hem kendiniz için hem de diğer insanlarla olan münasebetleriniziçin derin bir anlayış geliştirebilirsiniz ve bu deneyimlerden yararlanıp tekrar tekrar yaşamış olduğunuz ruhsal çıkmazlardan çıkış bulabilirsiniz. Analitik psikoterapide genelde, psikoterapistle göz teması olmayacak şekilde bir kanepeye uzanırsınız. Bunun avantajı, düşüncelerinizin ve duygularınızın daha serbest olması ve iç dünyanıza, düşüncelerinize, duygularınıza ve “içinizdeki resimlere” daha yoğun bir şekilde yönelme fırsatı bulmanızdır.
Analitik psikoterapi uzun süreli bir terapidir ve iki-üç yıl sürer.
Genelde psikoterapistinizle haftada iki veya üç seans olmak üzere bir terapi programı belirlersiniz.
Derinlik psikolojisine dayanan psikoterapi
(Tiefenpsychologisch fundierte Psychotherapie)
Derinlik psikolojisine dayanan psikoterapi –aynı analitik psikoterapi gibi– yaşamımızı sadece irademiz aracılığı ile düzenlemediğimizi, aynı zamanda hissettiğimiz, düşündüğümüz ve kararlaştırdığımız her şeyin, bilinçaltı psikolojik etkenlere bağlı olduğunu varsayar. Bu algılayamadığımız ve etkileyemediğimiz, özellikle içsel çatışmalar –eğer hayatımızın ilk yıllarında meydana geldilerse– sonrasında hayatımızı özellikle belirleyen etkenlerden sayılırlar. Bir çocuk dahi, bir yandan bağımsız ve özerk olmanın, diğer yandan da şefkatli bir ortamda ve korunmuş olmanın doğal insani çatışmasını yaşar. Bazen bir çocuk, ya anneyi ya da babayı kaybetmekten korktuğu için böyle bir çatışmayı çözemez. O zaman bu dayanılmaz çatışma, ondan korunmak için bastırılıp bilinçaltına taşınır. Fakat oradan halen bizim duygularımızı, düşüncelerimizi ve özellikle diğer insanlarla olan ilişkilerimizi etkilemeye devam eder. Hayatımızın daha sonraki aşamalarında, örneğin acı bir ayrılık yaşadığımızda, bu bilinçaltı çatışmalar duygularımızı ve davranışlarımızı aşırı derecede etkiler ve hatta bizi psikolojik olarak hasta edebilir.
Derinlik psikolojisine dayanan psikoterapi, psikolojik hastalıkların diğer sebepleri olarak da örneğin yaşamın ilk yıllarında görülen ağır ihmal, şiddet veya duygusal
soğukluk gibi tecrübeleri gösterir. Böyle olumsuz yaşam koşulları altında, insanlar ya ancak sınırlı şekilde kendileri ile diğer insanlar hakkında, tüm olumlu ve olumsuz özellikleriyle bir “imaj” oluşturabilirler, sağlam ilişkiler kurup kendi davranışlarına hakim olabilirler ve empati kurabilirler ya da bunu hiç başaramazlar. Bilinçaltı çatışmalar psikoterapistle olan ilişkiyi de belirler. Derinlik psikolojisine dayalı çalışan psikoterapistler, hastalarının psikolojik rahatsızlıklarının bilinçaltı etkenlerini tespit etmeye yardımcı olurlar. Aynı zamanda onlara çatışmalarını daha iyi çözmelerinde ve böylelikle yaşamlarını daha sağlıklı ve daha kolay şekillendirmelerinde destek olurlar. Psikoterapistle yapılan görüşmeler, hastanın son derece açık ve güvenli olmasını gerektirir.
Bu tedavi yöntemi (sanat, müzik veya vücut terapisi gibi) yaratıcı terapi yöntemlerini de içerebilir. Bir terapinin süresi üç aydan iki yıla kadar sürebilir.
Derinlik psikolojisine dayanan psikoterapi, genelde haftada bir veya iki olmak üzere bireysel görüşmeler olarak veya grup halinde yapılır.
Davranış terapisi
(Verhaltenstherapie)
Davranış terapisi insanların –yaşam öyküsü boyunca ortaya çıkan psikolojik ve sosyal özellikler; genetik ve bedensel faktörler nedeniyle– psikolojik hastalıklar için farklı duyarlılığı olduğunu varsayar. Bu çerçevede stres veya yoğun sıkıntı verici deneyimler, bir psikolojik hastalığın ilk tetikleyicisi olabilir. Başka etkenler ise insanı psikolojik hastalıklardan koruyabilir: örneğin, güvenilir, istikrarlı ilişkiler, kendini ve başkalarını doğru algılama kabiliyeti ya da hayatınıza ve görevlerinize yüklediğiniz anlam. Psikolojik sorunlara çevrenin tepkisi, hastanın sorunlarla başa çıkma konusunda kendi davranışı ve psikolojik hastalığın dinamikleri hastalığın gidişatını etkiler.
Davranış terapisinde psikoterapistler önce sizinle beraber psikolojik hastalığın nedenini ve neden kendiliğinden düzelmediğini açığa çıkarırlar. Sizinle somut terapi hedefleri üzerine anlaşıp hastalığın sebepleri ile şartlarından yola çıkarak tedavi planını hazırlarlar ve size önerirler. Psikoterapistiniz sizi, başkalarını algılama tarzınızı veya bazı durumlarda sergilediğiniz davranışlarınızı daha iyi inceleyip kendi durumunuzu nasıl etkilediğini sorgulamaya teşvik eder. Örneğin, olumsuz düşünceleri ve o düşüncelerin sizin duygu ve davranışlarınız üzerindeki etkisini algılamanızı sağlayıp, günlük yaşamınızda faydalı düşünceleri ve farklı davranış şekillerini denemenizde yardımcı olurlar. Bunun için bu yöntem, psikoterapistinizle beraber muayenehane veya hastane dışında size korku veren durumları arayıp bulmanızı da gerektirebilir. Veya kendinizi nasıl gördüğünüzü ve ilişkilerinizi nasıl şekillendirdiğinizi psikoterapistinizle beraber analiz edip işleyebilirsiniz.
Psikoterapistler, hayatınız boyunca edinmiş olduğunuz davranış kalıplarınızı daha iyi anlayıp onları –sıkıntılarınızı hafifletecek şekilde– değiştirmenize destek olurlar. Davranış terapisi özellikle, somut görevler üzerinde çalışmayı seven hastalar için uygundur.
Davranış terapistleri size, örneğin şu soruları sorarlar:
Rahatsızlıklarınız ne zaman, nerede ve nasıl kendini belli ediyor?
Rahatsızlıklarınızı hangi sıklık ve şiddette yaşıyorsunuz?
Rahatsızlıklarınız ne kadar sürüyor?
Bu durumlarda siz nasıl davranıyorsunuz?
Bu sırada kimler olaya dahildir?
Rahatsızlıkların sonuçları nelerdir?
Sizin terapide ulaşmak istediğiniz hedef nedir?
Yeniden yapabilmek istediğiniz şeyler nelerdir? vs.
Davranış terapisinde psikoterapistinizle karşı karşıya oturursunuz. Terapi seanslarının sayısı ve sıklığı rahatsızlığın türüne göre hasta ve psikoterapist arasında belirlenir. Tedavi genelde altı ay ile bir yıl arası, gerekirse daha da uzun sürebilir.
Konuşma merkezli psikoterapi
(Gesprächspsychotherapie)
Almancada, „Personenzentrierte“ (kişi odaklı) veya „Klientenzentrierte Psychotherapie“ (danışana odaklı psikoterapi) ile eşanlamlıdır ve insanın sağlıklı gelişimi için temel gereksiniminin –özellikle de kendi ebeveynleri tarafından– olumlu ve koşulsuz bir şekilde değer görmek olduğunu varsayar. Çocukluk döneminde negatif deneyimler veya olumsuz gelişme şartları, kişinin kendisi hakkında negatif bir “imaj” (algılama şekli) oluşturmasına yol açar. Bundan dolayı kişinin yapıcı deneyimler yaşayıp kendisini gittikçe daha iyi anlama ve geliştirme kabiliyeti kısıtlanabilir. Bunların üzerine bir de zor
yaşam şartları ve içinde bulunduğu ilişkinin veya iş hayatının sorunları eklenebilir.
Konuşma merkezli psikoterapiye göre, psikolojik sorunlar genelde insanın –çoğu zaman bilinçaltı olarak– kendi kendini algılayış şekliyle (“resmetmesi” ile) çelişen deneyim ve duygularını kabullenemediğinden oluşur.
Konuşma merkezli psikoterapi, her insanın olumlu yönde gelişme kabiliyetini içinde taşıdığını varsayar. Bu yüzden; psikolojik bir hastalık durumunda kendi durumunu en iyi analiz edebilecek ve sorunlarına çözüm geliştirecek olan da insanın kendisidir. Konuşma merkezli psikoterapide hasta “kendi kendinin uzmanı” kabul edilir. Bundan dolayı kendini keşfetme, terapinin merkezindedir. Bu terapi yönteminin anlayışına göre, doğal gelişme ve iyileşme süreci, özellikle psikoterapistin –hastayı mümkün mertebe değerlendirmeden, onunla empati kurarak, onun duygularını anlayarakhastaya geri bildirimlerde bulunmasıyla desteklenir. Psikoterapistler hastayı koşulsuz, olduğu gibi kabul ederler. Bu ise, hastanın her davranışını değerlendirmeden, kişiliğini tutarlı bir şekilde olduğu gibi kabul etmek anlamına gelir. Bunu yaparken psikoterapist ile hasta aynı göz hizasındadır ve psikoterapist, hastaya açık ve dürüst bir şekilde davranır. Böylelikle, hastanın sağlığına kavuşmasına yardımcı olmaya elverişli bir ortam oluştururlar. Bu deneyimler ve terapi esnasında kazanılan yeni kabiliyetler, hastanın gelecekteki karşılaşabileceği sorunlara da yaratıcı çözümler bulmasına yardımcı olur. Konuşma merkezli psikoterapi, daha ilerlemiş tedavilerde özellikle hastanın duygusal deneyimlerini vurgulayıp, duyguların ve düşüncelerin değişimine odaklanmaktadır.
Konuşma merkezli psikoterapide hasta ile psikoterapist karşılıklı otururlar.
Tedavi genelde haftada bir seans olmak üzere, altı ay ile bir yıl arası sürer.
Sistemik psikoterapi
(Systemische Psychotherapie)
Sistemik psikoterapi, psikolojik rahatsızlığın geliştiği sosyal kontekste (bağlara), örneğin aileye, odaklanır. Bu yüzden terapiye, hastanın yanı sıra eşi, çocuklar tedavi gördüğünde ise anne ve baba dahil edilir. Terapötik çalışma, sadece biyolojik veya yasal tanımlanmış aileler veya çiftlerle sınırlı kalmayıp, hasta için önemi olan başka kişileri de kapsar. Psikoterapistler bu yakınlık duyulan (benimsenen) kişilerden de, tedavi gören kişiyi veya kişileri nasıl algıladıklarını ve aralarındaki ilişkilerin nasıl şekillendiğini öğrenmek ister. Bu esnada psikoterapistler, bir hastanın neden psikolojik olarak hastalandığını anlayıp ailevi ve sosyal ilişkilerinin ve iletişim yapılarının önemini, ama aynı zamanda da üyelerinden birinin psikolojik olarak hastalanmasıyla ne tür bir aile dinamiğinin oluştuğunu anlamaya çalışırlar. Psikoterapist sizinle birlikte sıkıntılarınızın giderilmesi için çalışırken, güçlü yanlarınızı da ortaya çıkarır. Sistemik psikoterapi, örneğin “aile heykelleriyle” çalışır. Bunun için hasta, ailesinin sembolik figürlerini –kendi bakış açısına göre– aile içi duygusal ilişkileri ifade edecek şekilde odada konumlandırır. Aile heykeliyle gizli bağlar ve çıkmaza girmiş iletişim süreçleri görünür hale getirilebilir. İlişkilerdeki çatışmalar ve hasta eden bağlar böylelikle daha iyi tespit edilip işlenebilir.
Sistemik psikoterapi, psikolojik rahatsızlıkların iyileşmesinin terapi seanslarında ilk dürtüleri alarak tetiklendiğini, fakat asıl önemli değişimlerin seans aralarında olduğunu kabul eder. Bu yüzden terapi seansları daha uzun aralıklarla da yapılabilir. Aralıklar terapinin başlangıcında bir-iki hafta iken sonuna doğru altı-sekiz hafta olabilir.
Sistemik psikoterapiler çoğu zaman 25 terapi seansından uzun sürmez; ama uzun süreli terapiler de yapılabilir.
Kişiye yönelik terapi seansları, birer veya ikişer saatlik seanslar halinde yapılır.
Kaynak: BPtK Psikoterapi Kilavuzu (Metnin tamamını aşağıdan indirebilirsiniz)